7/31/2007

urban-ism /al sana

Urban-lık böyle birşey


7/17/2007

sokak lambaları





geceyi aydınlatan, sokakta daha rahat yürümemizi sağlayan sokak lambaları aslında birer kamera olabilir mi? yalnızca o an etrafta olanlar tarafından kaydedilen videolar. bir film, reklam ya da baskı aracı. aslında ordaki gerçek hayatı görmemizi engeller mi? Heisenberg in prensibindeki gibi aslında belki de orda olan hayatı sokak lambaları ile görüntülerken olduğundan farklı mı görürüz? kameraya el sallayan biri gibi, ya da vesaire...

7/16/2007

loop --- 22 Ekim 2006

ıoıtor rt ıoıtor rt ıoıtor rt ıoıtor rt ıoıtor rt

şarkıda duyduğum ritmleri tuşlara basarak yazdım.aynı ritm devam ettiği için ve tekrar da aynı tuşlara basamayacağım için kopyala yapıştır yaptım. aslında o tuşları önceden tanımlasaydım ve her notaya farklı değer verseydim o zaman tekrar yazarak sonuca da ulaşabilirdim, ama tabi kolay yolu varken diğerini tercih etmedim.
aslında çok anlaşılmaz durumlardan biri nasıl bi dünya yaratmışız öyle de bilinmeyen tanımlıyoruz, parçalara ayırıyoruz, birleştiriyoruz, ortaya bişi çıkıo sonra. yani yine o milyonlarca (hatta+++*** milyonlarca) durumları basite indiegeyip, her şeyi burdan tanımlayabiliyoruz. tek basit hale getirip indirgeyemediimiz konu da aşk meşk işleri olsa gerek:) beyin nedense o yönde bilinmeyen tanımlayıp sonuca ulaşamıo.
aslında beyin hiç bi zmn bu işlemleri yerine getirmio olsa gerek sanki. milyonlarca transistörü saçma sapan bağlantılar kurarak çalışıo, psikoloji denen bişi girio işin içine. belli kurallar koyamadığımız şey, o da bizi yönetio neticesinde.
bi de şu loop var ya hani. tekrar tekrar aynı şey. fonksiyonu tanımla tekrarını yaz, girdiyi ver sonucu al. şarkının başında gir ritmi araya bi sürü gitar koy, saksafon, trompet koy, obua, harp koy. sonra yine aynı ritmle bitir. beyin acaip şekilde bundan rahatsız oluo. ttttttıkttttttıkttttttıkttttttık. o kadar tanımlı(!) fonksiyonlar bişileri hareket ettirmeye başlıo beyinde, bunun girdisini kulaktan alıo da, loop yapan bi resmi incelesek yine aynı şey başa gelio. dokunsak da aynı, tabi etki süreleri farklılaşabilio. ama rahatsız beyin, alıştığı çalışma sisteminden çıkıo. psikoloji deişio. düşünme farklılaşıo, biraz açıklaşıo bence.
loop loop loop die giden milyonlarca şey, heyecanlandırıo insanı. bilmiom sadece ben mi öle düşünüorum benim beynim öle mi çalışıo, yoksa başka beyinlerde de var mı böle bişi, (kesin vardır da bazılarında) tekrar eden rahatsız şeyler, rahatsız ettikçe beyni, rahatsız düşünceler türedikçe, rahatsızlaşıyo mu insan rahatlıyo mu?

adenozine tri phosphate -----13 Ağustos 2006


uzun zmndır düşünüp yazcak bişi bulamamışım, ta ki bugün taksimde ve geçen ay ortaköyde gördüğüm tokat durumlarından sonra..
bu dünyayla anlaşmak için bedenimizi kullanıyoruz, bedenimizi kullanmak için de yine her türlü enerjiye ihtiyaç var. (enerji olayı dönüp dolaşıp karşıma çıkıo, tanrının varlığına kadar giden bi yol oluşturmaya başladı artık, ciddi durumlar enerji olayları) atp die de isim vermişiz bedenin yaşaması için gerekli olan enerjiye. naapıoruz işte yürüyoruz, konuşuoruz, yemek yioruz,fln filan.. asıl enerjimizin (ruh dioruz) anlaşmak için kullandığı bedenin ihtiyaç duyduğu başka bi enerji çeşidi. nese işte bu enerji bedenin her türlü işi yapmasını sağlıo, onu güçlendirio, büyütüo.
insan da öle garip bi varlık ki, gün gelio asıl var olmasını sağlayan enerji onun için önemsiz hale gelebilio, o kadar dünyevi işlerle alakalı olabilioruz ki her şey atp olmaya başlıo insan için.
gariptir aslında hayatın sürmesi için en lüzumlu olan kadınlar hep ve hala, vücutları çok güçlnemedğinden o atp boyutundan bakıldığında önemsiz kalmaya başlıolar gibi. erkek bunun verdği avantajı çok saçma şekilde kullanmaya çalışabilio. sırf asıl enerjisii geliştiremediği için. onun eksikliğini diğer taraftan kapatmaya çalışıo. cinsel yaşamda da böle süren bişi var aslında. cinsellik öle bedene özgü bişi ki. tamamen bedenin istekleri uyarınca istenen bişi. ruhun özelliğini tamamen saf dışı bırakan bişi. atpnin yönetimi ele geçirdiği an. ve gene erkeğin bu özelliğini ekstra kullandığı an. daha üstün daha atak, daha kabullendirici.
yine çoık enteresan gelen bişi var ki, ruh bu durumu nasıl kabul edebilio, çünkü öle bi durum ki aslında bu cinsel birleşme anı en düşüncesiz olup bedeni en sıfır noktada bıraktığın an gibi bişi glb. beden en son noktasındayken bi anda işin içinden çıkverio. ama bu durumda ruh bu halinden gayet memnun. zefere ulaşmış gibi, sessizlik içinde olduğun yerin farkında bile diil. kendi kendine kalmış en ruh olduu an. ama diğer yandan serbest kalması için (bedenin aradan çıkması için) bedenini diğer bedenden aşağı kılabilmiş, ya da üstün tutmak istemiş, eşitliğe imkan vermemiş.
öleyse eşitlik olmadığı düşüncesinde durabiilirmiyiz ya da üstünlüğü tersine çevirsek neler olabileceğini kestirebilirmiyiz. eşitliği fazla mı abartıoruz yoksa, aslında olmayan bişii idealar kurup eşitiz mi dioruz yani hiç olmadığımız ya da olmayacağımız bişiden mi bahsedioruz yani. ya da olması gereken noktaya bi türlü gelemiomuyuz.
doğa eşitliğe elvermio sanırım, ama bunun için savaş vermelimiyiz, yoksa savaş vermek bize sadece üzüntü mü getirecek?
atp sayesinde üstün gelen erkek, glb ruhsal açıdan kadına yenik düşüo, erkek tokat atıp kadına üstünlük kurmasa ne güzel olur die düşünen ben, kadının ruhsal olarak erkek üzerine üstünlük kurmasından da rahatsız olmaz mı? olur belki...

welcome to chaotic world -----28 Mayıs 2006


düşündüklerim yaptıklarım, tasarımlarım ürettiklerim, fln da filan. platon da güzel demiş dünya idealarımızın yansımasıdır diye. kafamızda ürettiğimiz fikirler arasında mantık bağları kuruyoruz. Herşey birbirini destekler konuma geliyor. bir başkası için çok mantıksızca gelebilecek anlamsal bağları bile kendimizce mantıklı hale getiriyoruz. Kendi idea dünyamızı kuruyoruz. Tamam mükemmel hayatımızı yarattık artık. İdealarda yaşamamız için ise bedenimizin olmaması lazım. Ama maalesef ki bedenimiz var ve başkalarıyla temas halindeyiz. Biraz teori - uygulama gibi bişi sanırım bu. "konsept projesi" (dedikleri şey neyse artık ben de bi öğreniim) ve uygulama projesi gibi bişi belki de. Uygulamada aksaklıklar çıkıyor biraz galiba. Hal böyle olunca idealarımız yaptıklarımızla uymamaya başlayabiliyor. koyduğumuz kurallar dünyanın kaotikliği karşısında şaşıp kalıo. kendini uyarlamaya çalışsa bi türlü, çalışmasa bi türlü.
düşündüklerim yaptıklarım, tasarladıklarım ürettiklerim, tabi bu arada kendi idealarımızı oluşturmamazlık gibi bişi olamaz, oluşturmak da çok katı mı olmamalı artık, katı olması belki daha iyidir, belki diildir. bu yazıyı yazmam saçmadır, diildir.
kesin yargıya varmak imkansız bence, diyerek kesin yargıya varan bi insanım ayrıca galiba. hayat güzel istediğin gibi yaşa, o da olmaz galiba,
o zmn düşünme, en yakınımda pusula var, ben ona bakiim en iyisi.

düşünmenin sonuçları -----11 Mayıs 2006

bizler bişiler üreten yapan insanlarız, teknik eğitim alan insanlar değiliz. düşüncelerimiz uzaktaki noktaya yakınsamaya çalışıyor, arada bir nokta yakalayınca onu gerçekle bağdaştırıp "al işte tasarım oldu" diyoruz. aklımızda farklı dünyalar var, her insanın farklı dünyaları var, sadece biz o dünyadan bişeyler çıkarıp ortaya sunmak için kendimizi sorumlu hissediyoruz.
garip ego tatmini gibi bişi galiba bu, mimar olup da olmayan şeyleri sunmak gibi uğraşımız var. yok işte aslında rasyonel şeyler yapıoruz, etmenlerden faydalanıp onlar için şeyler yaratıyoruz, fln filan.. onlara ulaşmak için de tatmin olmak için de dünyamızdan bişiler çıkarmaya çalışıoruz.
benim gibi manyak bi adamsanız da çıkardığımız şeyi daha da üsteleyip sorgulamaya başlıoruz. daha çok sorgulama daha çok sorun geitiro, onlara çözüm bulmaya çalışıoruz. gerçek olmayan şeylerle uğraşıoruz, çevremizde olmayan elimizle dokunmadığımız, beynin devreleriyle oynuyoruz, anlam ilişkileri kuruouruz, ekstra uğraş verilio.
bazen düşünce en uzaktaki noktaya yakınsıyor. anlık ona ulaşıoruz. ama an o durumda o kdr tanımsız ki farkına varabiliriz ama vardığımız durumda ztn artık olmamış olur. cinsel tatmin noktasına varmak gibi bişi belki de, insanlıktan çıkıp en hayvan olduğumuz nokta. bazıları anlık o düşünceye ulaşmaya tanrısal düşünce anında olmak diyor. her neyse bilinmez ama o durum gerçek olmayana ulaşma durumu. gerçek olmayan düşünceye ulaşmamız, bize ne sonuç verir, bilmiyoruz. işte o noktada yapılcak şeey düşünmemek. düşünmemenin de varılan son noktalardan biri olduğu da düşünülebilir elbet, öyleyse başka bişi düşünmek, çok gerçek ve bizden olan.

sorgulamanın sınırında dur sonra en yakınında olan eşyanın gerçekliğine bak, o orda duruo varolma sebebi de yok.

Bemüş -----2 Mart 2006

Gidişleri zordu Bemüş’teki insanların. Birbirlerini çok tanımazlar, öylece geçip giderlerdi. Bemüş ise duruma göre renk değiştirirdi. Bazen siyah, bazen beyaz, gri ya da kırmızı olabilirdi. İnsanlar ise bu renk değişimlerine pek aldırmazlardı. Onlar yalnızca oradan geçerlerdi. Yaşam faaliyetlerini açıkça belli etmezlerdi.Bemüş eski günlerini özlerdi. İçinden sincapların geçtiği, tavşanların zıp zıp zıpladığı zamanlar Bemüş’ün hoşlandığı zamanlardı. Sincaplar Bemüş içinde oyunlar oynar, tavşanların kuyruklarına basarlardı. Tavşanlarsa Bemüş’ün içinde orda burda tutunur zaman zaman kendi belirledikleri noktalara atlayışlar yapar, kazanana ödül verirlerdi. Bemüş ise bu durumdan pek bi hoşlanır, onlara oynamaları için yeni alanlar oluştururdu. Şimdiyse Bemüş’ün içinden yalnızca kediler ve insanlar geçiyordu. Onlar tavşanlar gibi oyunlar oynamıyor, ya da kedilerin kuyruklarına basmıyordu. Kediler ise uyuzca insanların yanlarından yürüyordu. Bemüş bu durumdan hiç hoşlanmazdı ve karşılık olarak kendini iyice daralttı. Eski geniş zamanların izleri çok az belliydi.İnsanlar ve kediler bilinçli olarak düşünmüyorlardı. Bemüş’ün kendilerine yarattığı ortamdan fazlası onların beyinleri için zararlı olabilirdi. Beyinlerini yalnızca ellerini ve ayaklarını hızlıca hareket ettirmek için kullanıyorlardı. Böylece Bemüş’ün içinden hızlıca çıkarlardı. Bemüş ise kaderinin bu ellere ve ayaklara bağlı olduğunu çok iyi biliyordu. Onların kaybolmaması için de elinden geleni yapıyordu. İnsanlara dar ama güvenli bir ortam yaratıyor, onlara sadece geçmek için gerekeni veriyordu. Biliyordu ki eğer bir gün elleri ve ayakları yok olursa insanların beyinleri düşünmeye başlayacak ve Bemüş’ü değiştirmeye çalışacaklardı.

Sarı Işıklar ----- 29 Kasım 2005

Artık 29 Kasım olmuş. Dün gecenin yorgunluğu hala süren uykusuzluğuma rağmen yok. İngilizce ödevi için oturdum; ama gecenin çöküşü etkiledi sanırım hala birşey yapmadım. Şimdi farkettim jaluzim kapalıymış, açınca Taşkışla gözüküyor, ama pek fazla birşey yok sanırım. Bir kaç bira mı içsem yoksa, biraz kafa olsam, sonradan da uyusam. Ama bilinçli olmak daha iyi oluyor sanırım, düşünceler daha fazla birikiyor akılda. Biraz daha sarı ışık, daha çok gece. Zaten herşey geceyle başlıyor. Gündüz her şey apaçık. Net, enerjik, dolu. Hava kararınca sarı ışıklar açılıyor. Onlar aydınlatmaya başlıyor etrafı. Köprü gibi aslında. Çok büyük birşey var üstte. Katı karanlık, üzerinde sarı ışıklar. Altında karanlık deniz. Taksim biraz daha kandırıyor o yüzden insanı. Biraz bira mı içsem ne, hafif kafa olsam sonra da uyusam. Yoksa bu halime devam mı etsem. Her zaman devam ediyorum aslında buna ama, hep istiyorum aslında böyle olmasını. İstediğim için mi böyle oldu, onu da bilmiyorum. Ama artık nasıl istemeyeceğimi de bilmiyorum. Umarım artık istemem. Belki istemeyince gerçekleşir.

taşındık -sonunda:)-

diğer blog sayfamdan buraya taşınıyorum...